28 Mayıs 2015 Perşembe

Öteki Kadınlar, Saçları ve Farklılıkları

Ben kendimi bildim bileli farklılıkları, “öteki”liği ve ötekileri sevdim…  

-       bir  de saçlarımı..  -

Onları rüzgarda uçuşturmayı, saçlarımı seven ve sevebilecek olan adamları, onları salmayı,  toplamayı, ruhumla senkronize yaşatmayı;  dağıldığımda toplamayı, tıkandığımdaysa uçuşturmayı sevdim.. 

Yaşamım boyunca ben de herkes gibi iyi,  kötü, güzel, çirkin, kötü, yanlış bir dolu tarife maruz kaldım.
     *Dinsiz. Yobaz. Türk. Kürt. Ermeni. Açık. Kapalı. Gavur. Nonoş. İbne.  Vs. 

Bir dolu farklılıkla kucaklaştım, farklılıkla suçlandım, farklılıklardan ötürü taşlandım, farklılıklarımdan ötürü kucaklandım.

-       saçlarımı kestim, yoldum, çekiştirdim, sakladım  -

Bir çok zaman oldu,  uyuşmadı nehrimle, çevremin akıntıları.. kendi iç tarifimle uyuşmadı, dış tarifler.. Ki ben taa çocuk yaşlarımdan babamın masalları ile değil kendi içimdeki akıntılara sarılarak uyuyakaldım.

Farklılıklarımdan çektim, farklılıklarımla yadırgandım, farklılıklarımla dışlandım. Tabi tüm yaratmalar da bu kanallardan akacaktı sonra anladım.  Ayaklarımın basacağı yerler, konacağım kalpler, zihnimin uçuşması, yaratmalar, dönüşmeler, sevişmeler, sanki hep saçlarımdan akacaktı.

İtaate programlı değildim önceleri. Hayır demek, diren demek, yanlış demek ile uyarılan haz reseptörlerim vardı. Ancak kendim bulunca inanır, yıkıp kendim yapınca benim sayardım.
Ve birgün, tüm direnişlerinde insan en çok kendi dünyasında kendi duygularınca linç edilirmiş bunu anladım. 

İşte büyünce tam da bundan, başka zihinlerde yaşayıp, farklılıklarıma  utançlar bulaştırmadım. Her utancın öfkeye, her suçluluğun da suçlamaya gebe olduğunu kavradığımda utanmama haklarımı kullandım. 
Düşüncelerim ve duygularım,  saçlarım gibi kendilerini salmak, görülmek ve gizlenmemek istediler.

-       Saçlarımı saldım, saçlarımı salladım, saçlarımı renkten renge boyadım  

Başka türlü hissedip başka şeylere inandığım çok oldu. Ki hepsine yaşam hakkı tanıdım. Ruhlarına nefes üflemeye onları ifşa ederek başladım.  Onca utanç, onca suçlama, onca ve onca ayıplanmanın karşısında çoğu zaman saklanmadım.             

-       Boyamadım saçımın beyazlarını  -    

Zaman oldu kendimi benim yüzümden yara almış herkes için suçladım.

-       Saçlarımı topuz yaptım, örttüm, sıktım, topladım  -

“Birilerinin seninle kendini yaralaması belki sana karşı bir suçtur. İçinde bulunmak istemediğin bir savaşta seni kesici bir alet gibi kendi kollarını kesmek için kullananlar var ise, kesilendir, seni kurban eden. Her yaralı karşısında mahçup olup fail olduğunu sanma.”  Deyip, sonunda kendimi kendim ile uzlaştırdım. Ve bazı yaraların benimle açılsa da benim yüzümden olmadığını, bazı yaralarınsa şifa demek olduğunu anladım.

Büyümüş, kadınlığımı teslim almış, çocukluğunu savmamış bir biçimde azıcık deli ve azcık küçük kaldım.
-       Saçıma huniler taktım, papatyalı taçlar,  kukuletalar, tokalar aldım  -

İtiraf edeyim özgür seçimlerim bir çok zaman oldu mutluluk getirmedi bana. Fakat ben, böyle böyle bir ruhun yavaş yavaş örüldüğünü, fikirlerle bezendiğini, başka birşeye dönüştüğünü ve her zaman yaratmaya gebe olduğunu kavradım. 

Belki de baştaki formulüm yanlıştı. Seçim yapmak, özgürleşmek, ipleri koparmak, putları yıkmak.. herneyse o.. Özgürlük, mutluluk demek değildi. Olsa olsa, sancı çekmek, devrilmek, dağılmak fakat böylece yeni birşeyi yapılandırmak ve sadece bu sancı ile hem hal olmakta care bulmak demekti.

Anladım ki savaşlar, mutlu olmak için verilecek şeyler değillerdi.. Olsa olsa belki var olmak için, belki  de olmak için verilebilirler ama salt mutluluk için değiller…

Fakat kendimi doğurulmuş değil, kendisini doğuran biri gibi hissettim. Ki bu, mutluluğun çok ötesinde, çok huzurlu olmayan ama çok çekici bir duygu getirdi.

-       Saçlarımı ördüm, bozdum, yeniden ördüm.. –

Yani…

İçine doğduğunuz kapta azınlık olmak, azaltılmak anlamına gelir bu ülkede. Her yerin ötekisi olmakla linç edilirsiniz. Ne sahip ne de ait olma hakkı size tanınmayarak. Kendisi gibi olmayandan korkar çünkü insan. Bu yüzden çoğu insan doğar ama daha yaratılamadan ölür..  Kendiliğin,  tam da taşa tuttuğu  “şeytanların” anlattıklarına kulak vererek örülebileceğini öğrenemeden ölür..          

Öyle ya kendimizi diğeri üzerinden tanımlama eğiliminde değil miyiz ? Hangi saf, hangi kategori, hangi etiketler ile tanımlanabiliriz ? Bu ara boşluk bir süreliğine yalpalamak ve hiçbiryere tutunmadan havada asılı kalmak demek.

-        Saçlarımı kestim, kazıdım ve topraklara gömdüm..  -

İçimizdeki etiketlerden bozma bu daracık kabinleri yıkma işlemi, gepgeniş çatıları olan yuvaları inşa etmek demek. Bütün “öteki”leri aynı evin üyesi yapacak kadar geniş yuvaları. Ki insandır bunun en büyük çatısı.   
Aynı zaman diliminde aynı mekanda insan olmak..  aynı doğumdan kopup aynı ölüme yol almak.. aynı kayıplardan, aynı yastan, ayrılıktan, çocukluktan, yalnızlıktan ve aynı korkulardan muzdarip olmak.. Olur mu hiç bunca ortak dev dalganın içinde küçük dalgalara takılıp bütün bir okyanustan ayrılarak  küçük bir damla kalmak  ?

Yine de ben birgün bugün inanmadığıma inanabilir, yanlışladığımı doğru bulabilirim.  Birgün sil baştan yeni boşluklarda pişmeye durabilir, yeni binalar inşa etmek zorunda kalabilirim. Uğruna özgürlük savaşı verdiklerimi hata sayabilir, yanıldığımı görüp ah vah ederek yine de görmüş olduğuma şükredebilirim. İçerikte hiçbir zaman ısrarcı değilim. Ne olursa olsun. İçerikler değişse bile yöntemimin son nefesime kadar arkasında durabilirim.

 Başkalarının aklını, ruhunu, yaşamını satın almama cesareti, direnebilme ve seçim yapma cesareti, onu hangi dava uğruna kullanıyor olursanız olun her zaman değişmeyecek olan hazinenizin kendisidir. Savunulan şey, el yapımıdır. Her zaman hata payı ve her zaman kendi  matrixini yaratarak sizi bir ilüzyona inandırma olasılığı vardır. Fakat fonda özgürlüğünüz ve özgür seçiminiz öylece durabilir. Üzerindeki figürler ise,  duygu ve fikirler suretinde üzerinden akar, gelişir, evrim geçirir.. 

Ve ben galiba henüz hiç nefret suçuna ellerimi bulaştırmadım. Ne zaman sınırlarıma yabancı bir cisim yaklaşsa, ne zaman içimdeki çiğ yanım ve şeytanım, benden farklı olanı taşa tutmak istese.. Anlayamıyorsam da en azından “Öteki” nin anasını, babasını ve üzülecek olan kızını getiririm aklıma..  Seven bir kalbin titrekliği ve masumiyeti ehlileştirir beni..   

-       Saçlarımı uzattım, gürleştirdim, rüzgara saldım, dağıttım, taradım.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder